#KalbiSelim Ya Kardeşlerimiz? – Ebubekir Sifil

Yüce Yaratıcı (c.c.) bizleri farklı kavim, etnik köken ve kabilelere mensup insanlar olarak yaratmış. Ümmet-i icabetin Ümmet-i davete karşı sorumluluğunu yukarıda ifade etmeye çalıştık. Burada bir hususun daha altını çizmek istiyoruz: Bu sorumluluk, sadece Ümmet-i davete karşı değil, Ümmet-i icabete karşı da ihmal edilemez mükellefiyetlerin bulunduğunun ifadesidir. Ümmet-i icabeti oluşturan fertler ve kesimler, kendi içlerinde de bir-birlerine karşı sorumludurlar. Emr-i ma’ruf ve nehy-i münker mükellefiyetinin alanı burayı da içine almaktadır.
Bir kere daha vurgulayalım: Yukarıda Ümmet kavramı üzerinde yaptığımız izahat, varlık alanındaki üç kategorinin ifadesidir aslında: Yaratılmışların içinde “insan” olarak, insanlar içinde “mü’min” olarak ve mü’minler içinde “salih” olarak var kılınmış olmak ne kadar büyük bir saadet ise, aynı zamanda o kadar büyük bir sorumluluktur da. Yani çerçeve daraldıkça sorumluluk artıyor!

http://bit.ly/Kardeşlerimiz

Âlimlerimiz bizim… – Merhum Salim Öğüt Hoca (ProfDr) #RıhleKitap #Kitap

image

Âlimlerimiz, bizim dinî hayatımızdan sorumlu zümredir. Onlar önce sahih bir imanla inanabilmemizin şartlarını ve imkânlarını bizlere öğretecekler, ardından bu sahih imanın gerektirdiği hayat tarzımızın ilkelerini bildirecek, sınırlarını göstereceklerdir. Bu suretle ibadet, ahlak ve muamelat hayatımızda sahih dinin sahih ölçülerine uygun olarak yaşayıp yaşamadığımızı bilme ve tesbit edebilme şansını elde etmiş olacağız. Şayet sahih bir imanla inanmayı temin edici ilkelerde sapma görülürse, bu konuda uyarıda bulunmak da onların görevidir. Bu görev, tıpkı, yanlış namaz kılanı ve gayri ahlaki hayat tarzını benimseyeni veya faizli, rüşvetli, fahiş kârlı, aldatmalı bir ticaret hayatını benimseyen tüccarları uyarmak gibidir.

“Sünnet” – @EbubekirSifil #Kitap

image

 Esasen Haricîler de Sünnet’i delil olarak kabul etmediklerinden değil, naklinde problem olduğunu iddia ettiklerinden bu sonuca varmışlardır Ancak sonuç Sünnet’in reddine müncer olduğu için ister naklinde ister muhtevasında problem bulunduğu gerekçesiyle olsun Sünnet’i reddetmek bid’at ehlinin ortak karakteri olarak temayüz etmektedir. Dolayısıyla Sünnet’i bir kurum, bağlayıcı bir kaynak olarak gördüğünü ifade eden fırkaların “Sünnet” derken neyi kasdettikleri, bu kavramın içini nasıl doldurdukları meselesi, problemin merkezini oluşturmaktadır. İhya ve İnşâ